Haberler

Marmara Grubu Vakfı Çin Sivil Toplum Konferansına CICA Katıldı

25 Mayıs 2015 Pazartesi - Okunma: 3918
Marmara Grubu Vakfı Çin Sivil Toplum Konferansına CICA

      Son yıllarda artan ekonomik ve sosyal gelişimleri göz önüne alan Çin Halk Cumhuriyeti, uluslararası kuruluşları bir araya getirmek amacıyla geride bıraktığımız hafta Pekin'de Birinci Yıllık Uluslararası CICA Konferansı (Asya'da Karşılıklı Etkileşim ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı) olarak adlandırılan bir toplantı düzenlendi.
 

Türkiye'den Dr. Akkan Suver ve Şamil Ayrım'ın Marmara Grubu Vakfı adına katıldığı bu toplantıda Dr. Akkan Suver, Büyük Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" siyasetini anlattı.

Dr. Akkan Suver ve Şamil Ayrım, Pekin'de bulundukları süre zarfında Pekin Türkiye Büyükelçisi Ali Murat Ersoy tarafından da kabul edildiler.

Dr. Akkan Suver'in CICA Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma metni aşağıdadır:

Sözlerime başlamadan önce, burada bizleri bir araya getiren Chinese People's Institute of Foreign Affairs ve CICA'nın misafirperverliğine teşekkür etmek istiyorum.

Asya'da güvenlik ve kalkınma inşa etmek düşüncesiyle bir araya geldiğimiz bu toplantada ben izninizle, "barış kültürü"nden söz etmek istiyorum.

Zira barış kültürüne büyük önem veren bir düşünce insanıyım.

Bilgi çağında yaşıyoruz.

İletişim teknolojileri, her gün bir yeniliğin kapısının aralanmasını sağlıyorlar. Tıp, insan ömrünü sağlık içinde her gün uzatmakta! Kıtalararası yolculuklar saatlere indi. Güneşe ulaşmayı hedefleyen bilim ve teknoloji, almış başını giderken, dünyamızı yangın yerine çevirmeye niyetliler barışı, istikrarı ortadan kaldırmanın yollarını aramakla meşguldürler.

Afrika yangın yeridir!

Ortadoğu ateşten bir toptur!

Avrupa cinayet şebekelerinin tehdidi altındadır.

Amerika Birleşik Devletleri öldürülme ve sabotaj oyunlarıyla karşı karşıyadır.

Asya komplolar, tuzaklar ve bombalarla iç içedir.

Bütün yenilikleri, iyilikleri, güzellikleri bulan insandır. Afrika'yı, Ortadoğu'yu, Avrupa'yı, Amerika Birleşik Devletleri'ni, Asya'yı yakan da yıkan da gene insandır.

Oysa insanın; okuyan, anlayan, görebilen, düşünen zekasını terbiye etmesiyle daha temiz, daha saf, daha yüksek, daha insancıl bir yapıya kavuşması beklenirse de ne Afrika'da ne de Avrupa'da böyle bir seviye mevcuttur.

Yalnız siyaseten değil, ekonomik olarak, ekolojik olarak dünyayı yakmaya ve yıkmaya niyetli olan insanla, barışa saygı duyan insanı nasıl yan yana getirebiliriz?

Meselemiz budur!

Bugün burada konuşacağımız konu, bir arada, aynı kıymet hükümleriyle birlikte yaşayabilmenin imkânlarını aramak olacaktır. Ben buna barış kültürü adını veriyorum.

Zira günümüzde dünya ile beraber oturup kalkmaya mecburuz. Dünya ile beraber oturup kalkmak, milli bağımsızlıktan fedakârlık olayı değildir. Günün şartları içerisinde bir karşılıklı bağımlılık olayıdır. Gene günün şartları içinde, bütün insanların mutlu olacağı bir dünyayı, barışın hakim olacağı bir dünyayı, gelişmenin, kalkınmanın sürekli olacağı derli toplu bir dünyayı meydana getirme olayıdır.

Oysa Afrika'da yaşananlar, insanlık dışı cinayetlerden ibarettir.

Ortadoğu'da öldürülen insanlar aynı dinin mensuplarıdır.

Avrupa teröristlerin korku saldığı bir kıta olmuştur. Gene Avrupa kanun tanımayan mültecilerin sığınağıdır.

Amerika Birleşik Devletleri suikast ve cinayetlerin korkulu rüyası haline gelmiştir.

Asya kıtası ise her gün ayrı bir hain saldırıyla karşı karşıyadır.

Hangi düşünceye hizmet ederse etsin, insan hayatına kastedenler, insanın yaşama hakkını elinden almaya niyet edenler barış kültürünün oluşumunu engellerler.

Barış kültürünün engellenmesi ise ülkelerin geleceğini ipotek altına alır.

Barış kültürünün ipotek altında olduğu bir ülkede ekonomi olmaz. Hukuk olmaz. Gelişme olmaz. Büyüme olmaz.

Bize düşen akıl ve bilgiyi barış kültürü yolunda geliştirmektir.

Bütün bunlardan sonra söyleyeyim ki; 92 yıllık Türk dış politikasına hakim olan unsurlar, Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" genel sloganı altında üç tanedir.

Birincisi: biz evvela dost ararız kendimize. Niçin ararız dost? Güvenliğimizi daha sağlama bağlamak için ararız. Yani askeri gücümüzü arttırmak, bize vuku bulabilecek düşmanlıklar karşısında ittifaklar kurabilmek ve bize vaki olabilecek tehditler karşısına daha güçlü çıkabilmek isteriz.

İkincisi: ekonomik güçlenmedir. Çünkü ekonomik güçlenme olmazsa, birinciyi yürütemezsiniz. Ekonomik güçlenme için ne ararız, kaynak ararız. Bu kaynak aramada da dünya ile irtibatlarımız olur. Bilhassa İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası kuruluşlar meydana gelince, ekonomik güçlenme, ekonomik kalkınma daha öne çıkmıştır.

Üçüncüsü: biz etrafımızda barış çemberi kurmak isteriz. Yani kimseyle bir savaşa girmeyelim, bir mücadeleye girmeyelim. Ama milli hukukumuzdan da vazgeçmeyelim.

Dolayısıyla bunu genellersek ülkeler, caydırıcılığını yitirmemelidir. Her ne şart altında olursa olsun, barışçıyız. Bu mümkün değildir. Ve hele etrafınızda bir takım ülkeler silahlanırken, "biz barışçıyız" diyerek oturmanız mümkün değildir. Binaenaleyh, ona göre tedbirinizi alacaksınız.

Kemal Atatürk; "Savaş, bir hayati zaruret olmadıkça cinayettir" demişti. Tamam ama, bir hayati zaruret savaş halinde karşınıza gelebiliyor. O zaman ondan çekindiğiniz takdirde, haklarınızı koruyamazsınız, caydırıcılığınızı yitirirsiniz.

92 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin barış politikası, Büyük Atatürk'ün koyduğu politika, Türkiye'ye çok büyük nemalar vermiştir. Bugünkü Türkiye, onun eseridir. Ve gerçekten barışçı politika, Türkiye'nin daha güçlenmesine yardımcı olacaktır. Bu politika barış kültürünün özüdür.

Barış kültürü bir değerler birlikteliğidir.

Bir coğrafya değildir.

Bu değerler birlikteliği kimsenin tekelinde değildir.

Buna sahip çıkmak isteyen halklar, kucaklanmalıdır.

Einsten'ın bir sözü var; "İnsanlardaki önyargıları parçalamak, benim için atomu parçalamaktan çok daha zordur". Barış kültürü için çok zor olan önyargıyı ortadan kaldırmak zorundayız.

Tekrar söylüyorum; barış kültürüne büyük önem veriyorum.

Buna tolerans, saygı kültürünü de ekliyorum ve ümitlerimizi hiçbir zaman kaybetmemeliyiz diyorum.

Yüksek heyetinizi, barış içinde birlikte yaşamak duygusuyla selamlıyorum.