Haberler

Azerbaycanın Büyük Düşünürü ve Edibi Hüseyin Cavidin Anma Törenine Dr. Suver de katıldı.

24 Mart 2014 Pazartesi - Okunma: 5110
Azerbaycanın Büyük Düşünürü ve Edibi Hüseyin Cavidin An

 Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver'in

24 Mart 2014 Pazartesi Günü

İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü'nde

Hüseyin Cavid Anma Toplantısı'nda

Yaptığı Konuşma Metni

 

Bugün burada Azerbaycan'ın aydın şahsiyetlerinden Prof.Dr. Ali Hasanov'un öncülük ve girişimleriyle Hüseyin Cavid'in yüksek hatırasını yâd etmek üzere toplandık.

İzin verirseniz ben bir ufuk turuyla Azerbaycan'da Hüseyin Cavid'i Haydar Aliyev'le, Türkiye'de Tevfik Fikret'i Kemal Atatürk'le birleştiren bir çizgi üzerinde konuşacağım.

Zira pek iyi bilmektesiniz ki; büyük liderlerin büyük rehberleri vardır.

Bana göre Hüseyin Cavid'i Haydar Aliyev, Tevfik Fikret'i de Kemal Atatürk kendisine rehber seçmiştir.

Neydi Hüseyin Cavid'i Tevfik Fikret'le örtüştüren çizgi?

İkisi de medeniyet aşığıydı.

İkisi de barışın sevdalısıydı.

İkisi de Türk dünyasının, Türk dilinin, Türklüğün büyük hizmetkarıydı.

İkisi de Türklüğün kurtarıcısını arıyordu, bekliyordu.

Fikret de Cavid de yaşadıkları devirden, bugünkü Türkiye'ye çok daha yakındılar.

Atatürk asker olmasına rağmen Fikret'i iyi okumuş ve iyi anlamıştı.

Haydar Aliyev, komünist partinin yasağına rağmen, Cavid'i özümsemişti.

Komünizmin en yoğun devresinde, laik düşüncenin, özgür inanışın, Türkçülüğün en büyük temsilcisi Cavid'di. Haydar Aliyev, onu anlamış ve kavramıştı.

Atatürk devrimleri laiklik temeli üzerinde kurulmuştu. Fikret'in düşünce ve inanç dünyası da aynı temel üzerinde yükseliyordu.

Cavid, Azerbaycan'da medeniyetçi ve Türkçü cephenin sembolüdür. Cavid sevgisi iyi düşünmenin, doğru yolda olmanın bugün bir ölçüsüdür.

Hem Fikret, hem de Cavid; özgürlük, devrim, hak ve insanlık şairidirler.

Azerbaycan'da ve Türkiye'de şiirde insan, bilim, fen, teknik ve iman sevgisi onlarla gelişmiştir. Onlar şiiri iç gözlemden dış gözleme, mistisizmden dinamizme kaydırmışlardır. Onların şiirlerinde her kelimenin ayrı bir kuvveti, ayrı bir tabiatı, ayrı bir ruhu vardır.

Fikret de Cavid de kendinden önce gelenlerden çok ileri gitmişlerdir. O zamana kadar şiir sahasına girmeyen birçok şeyleri bu çerçeveye sokabilmişlerdir.


Tevfik Fikret, 1867 yılında doğmuş, 1915 yılında vefat etmişti.

Hüseyin Cavid ise 1892 yılında doğmuş, 1941 yılında vefat etmişti.

Birbirilerini tanımadılar.

Ama birbirilerini tamamladılar.

Tevfik Fikret, insaniyet ve medeniyet şairidir. Hüseyin Cavid de sanat ve şahsi hayatını insanlığın yücelmesine adamıştı.

Fikret diyor ki; "Fikri hür, vicdanı hür bir şairim".

Cavid yıllar sonra;

"Çırpınırdım daima irfan için,

Hiç sanırdım ömrü bir nadan için" diyor.

 

Hüseyin Cavid'in kadına verdiği değer ölçüsünü;

"Kadın gülerse şu ıssız muhitimiz gülecek

Sürüklenen beşeriyet kadınlarla yükselecek" diye mısralarında gürlerken,

 

Tevfik Fikret;

 

"Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer" diyecekti.

Gene Fikret;

"Uğraş, didin, düşün, ara, bul, atıl, bağır

Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır" derken

 

Hüseyin Cavid;

 

"Kesse her kim dökülen kan izini

Kurtaran dahi odur yeryüzünü" demişti.

 

Haksızlığa ikisi de aynı şiddetle karşı çıkıyordu.

Fikret;

"Hak güçlünün, kötünün yani

Uzun lafın kısası, ezmeyen ezilir"

 

Cavid;

"Sakın inanma! Yalan, Yok, zayıf için hak yok

İnanma! Aciz için yok hukuk, inanma hayır,

Cihanda hak da, hakikat de hepsi kuvvettir".

 


Fikret haykırır:

"Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol

Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa var ol!"

 

Cavid:

Evet, arslan yavrularım! Türk eli hep şanlıdır.

Elmas gibi lekesizdir, sakın, gafil olmayın

Asır, yirminci asırdır! Vazifesi pek ağır

Arş ileri

Komşular yol aldı, geri kalmayın

Veya

"Çalış, parla, yüksel! Unutma ancak

Yaşamak bir haksa, yaşatmak da hak"

 

Bu küçük örneklerden sonra yüksek izninizle Fikret'in Atatürk'le, Cavid'in Aliyev'le olan sevdasına değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Fikret'in ölümü üzerinden üç yıl geçmiştir. Anafartalar'ın muzaffer kumandanı Mustafa Kemal, Aşiyan'ın dik yokuşunu tırmanmakta, yanında da Harbiye'den Manej Hocası Emin Bey bulunmaktadır. Koluna girdiği hocasına yüreğinin derinliklerinden gelen bir sesle Fikret'e olan sevgisini şöyle anlatır:

"Ben inkılap ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında elbette ki Aşiyan gelir".

Mustafa Kemal, hocasına bu yokuşta bir sır tevdi eder:

"Yakında Anadolu'ya gidiyorum, ne diyorsun?"

Hocası cevap verir:

"Ne duruyorsun?"

Kim bilir, belki de Mustafa Kemal memleketi kurtaran kararını kesin olarak, Fikret'in katına tırmanırken verdi.

Aşiyan'a çıkılır, Fikret'in temiz ruhu önünde saygı duruşunda bulunulur. Bu tarihsel ziyaret, Aşiyan'ın anı defterine şu cümle ile ölümsüzleştirilir:

"Tavaf-ı tahatturunda bulunmakla mübahi pereştişkâran-ı Fikret", Mustafa Kemal.

"Hatıranıza hürmeten yüksek huzurlarınızdayım. Fikret'le övünen ve Fikret'e bağlı" Mustafa Kemal.

Büyük Haydar Aliyev'in, 29 Ekim 1996 günü Hüseyin Cavid'tin türbesinin açılışındaki değer ölçüsü ise şudur:


Hüseyin Cavid 20 yüzyılda Azerbaycan edebiyatının, kültürünün gelişmesinde eşsiz hizmetler göstermiştir. Hüseyin Cavid Azerbaycan halkını, onun kültürünü, edebiyatını, ilmini yükseltmiş olan büyük şahıslardandır. Hüseyin Cavid'in yarattığı eserler Azerbaycan halkının milli servetidir. Onlar günümüzün ve geleceğimizin derslik kitaplarıdır.

Hüseyin Cavid'in yaratıcılığı, tüm faaliyeti Azerbaycan halkının medeniyetini yükseltmekten, halkımızı özgür ve bağımsız yapmaktan oluşmuştur. Onun bütün yaratıcılığı Azerbaycan halkını ulusal özgürlüğe ve bağımsızlığa yönlendirmiştir. O, her zaman kendi hür iradesi ile yaşamış, kendi iradesine, milletine sadık olmuş, halkını çok sevmiş ve milletine hizmet eden biri olmuştur.

Hüseyin Cavid Azerbaycan halkının tarihinde önemli yer alıyor. Bu nedenle de biz 1981 senesinde Hüseyin Cavid'in 100. yıl yaş dönümü için önemli karar aldık. Bugün büyük gurur hissi ile söyleyebilirim ki, ben bu kararın hem girişimcisi, hem de onun yaptırımcısıyım. Bugün ben çok mutluyum ki, o zamanlar aklımda olan arzu ve isteklerim 15 sene sonra gerçekleşiyor.

Burada değildi, 1982 senesinde Hüseyin Cavid'in mezarını Uzak Doğudan Azerbaycan'a getirmek kolay iş değildi. Bu büyük irade, cesaret talep ediyordu. Ama halkımıza, milletimize, tarihimize kültürümüze, edebiyatımıza, maneviyatımıza olan saygı bana bu cesareti verdi. Ben bunu yaptım. O zamanlar Hüseyin Cavid'in cenazesini Azerbaycan'a getirirken onu Bakü'de veya doğduğu topraklarda toprağa vermek konusunda çeşitli teklifler vardı. Bu konu tartışıldı. Yazarlarımız, bilim adamlarımız, aydınlarımız görüşlerini bildirdiler. Kararı onlar kabul ettiler. Ben de bu karara katıldım ki, cenaze Nahçıvan'a getirilsin. Nahçıvan büyük kişilikler yetiştirmiş topraktır. Nahçıvan Azerbaycan halkının tarihini yansıtan anıtları kendisinde birleştiren bir memlekettir. Bu nedenle de Hüseyin Cavid'in cenazesinin Nahçıvan'da toprağa verilmesi hem onun ruhuna olan saygı, hem de Azerbaycan'ın ayrılmaz parçası, kutsal kuytusu olan Nahçivan'a saygı ve hürmetin göstergesiydi.

O zaman biz bu işi yaptık. Ben bu işi yaparken aydınlarımıza, bilim adamlarımıza bildirdik ki, Hüseyin Cavid'in cenazesi sıradan bir mezarlıkta değil, Nahçivan şehrinin merkezinde, onun doğduğu evin yanında toprağa verilecektir. O niyetle ki, bu sıradan bir mezar olmayacaktır. Mezarın üzerinde büyük bir türbe yapılacaktır.

1990 senesinde ben Nahçıvan'a geldiğimden bir kaç gün sonra sakin bir dönemde yalnız olarak yeniden Hüseyin Cavid'in mezarına geldim, düşündüm: Peki bu türbeyi biz ne zaman inşa edebileceğiz? Bir kaç girişimde bulundum. Benim değerli hemşerilerim, sizlerin de bildiği gibi o zamanlar  bende bu olanaklar yoktu. Ben sadece teklif sunabiliyordum, burada ve Bakü'de. Ama bu işi yaptırım olanaklarım olmadı.

Allahın adaleti işte. En sonunda ben Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra hemen bu konu ile ilgilendim. Turan Hanım biliyor, onu birkaç defa yanıma davet ettim. Projelerin hazırlanması için mimarlara siparişler verdim. Bir çok projeler hazırlandı. O projelere ben Turan hanımla, bir çok mimarlarla beraber bir kaç defa baktık. En son mimar Rasim Aliyev'in sunduğu proje genel olarak kabul edildi. Ama genel olarak. Onun üzerinde çok çalışmak gerekti. Zannetmeyin ki, ben mütevazi davranıyorum, bu gerçek, onu söylemek istiyorum ki, bu türbenin nasıl olması, hangi mimarı tarzda olması konusunda çok düşünmüştüm.  O nedenle de kendi görüşlerimi paylaştım. Mimar Rasim Aliyev onları gerçekleştirebildi. Son proje onaylandıktan sonra türbenin inşasına başladık.

Ve bugün her birinizi Cumhuriyetimizin, milletimizin hayatında yaşanan bu önemli günden - halkımızın büyük şairi, yazarı, dramaturgu, filozofu, alimi Hüseyin Cavid'in anısına yapılmış olan bu türbenin açılışını yaparak, ona olan borcumuzu da kısmen de olsa ödüyoruz.

İşte önce Kemal Atatürk'ü sonra da Haydar Aliyev'i kendi sözleriyle anlattım:

İki Büyük Önder, iki Büyük Rehber!

Yüksek hatıralarını yâd ettiğimiz bugün, hepsinin ruhları şad olsun, huzurlarında saygıyla eğiliyorum.