Haberler

Dr. Akkan Suver, Bahçeşehir Üniversitesi Global Liderlik Forumu’nda bir konuşma yaptı

12 Mayıs 2013 Pazar - Okunma: 5150
Dr. Akkan Suver, Bahçeşehir Üniversitesi Global Liderli

Bahçeşehir Üniversitesi’nde tertiplenen Global Liderlik konulu konferansa katılan Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver; Kafkaslar’da, Orta Asya’da ve Orta Doğu’da yaşanan enerji olaylarını değerlendiren bir konuşma yaptı. Konuşmasında Dr. Akkan Suver şunları söyledi:

"Asya’nın ve Kafkasya’nın geleceği ve enerji güvenliği konusuna bir parantez açarak girmek istiyorum.

Bilgi çağındayız. Bilginin üç ayağı var.

Batılılar buna “knowledge triangle” diyorlar. Bu üçgenin bir köşesi eğitim, diğer bir köşesi araştırma – geliştirme, son köşesi de innovation (yenileşme, buluşlar, keşifler).

Önce bu çağın mensubu olduğumuza ve değerine inanacağız.

Eğitimin, ar-genin ve innovation’un yapılabilmesi için öncelikle güvenli, sürekli, kaliteli, ucuz, yeterli ve temiz enerjiye ihtiyacımız bulunmaktadır.

Önceleri barış ve refah birbirinden ayrılmaz diyen Birleşmiş Milletler 1992 yılında Rio’da buna çevreyi de ekledi. Yani “peace, welfare and environment are indivisible” dedi.

Avrupa Birliği de buna “Green Paper”i ekledi.

G-8’ler ise daha ileri giderek açık, şeffaf, etkili ve rekabetçi enerji piyasalarının ortak enerji güvenliği stratejimizin esası olduğunu vurguladılar.

Öte yandan gene Avrupa Birliği bir single energy market, single power market geliştirmiş yani enerjide ve elektrikte tek Pazar meydana getirmiş veya getirmeye çalışıyor.

Bütün bu özetlediğim düşüncelerin gayesi, kalkınma, büyüme sanayisiz olamayacağına göre enerjisiz sanayinin olamamasıdır.

Biz ne diyorduk; güvenli, sürekli, kaliteli, ucuz, yeterli, temiz enerji. Buna sahip olan ülkeler global yani küresel ekonomide yerlerini alacaklardır. Bunu yapamayan ülkeler, küresel ekonomide geride kalacaklardır.

Sanayide ilerleyebilmek ancak enerjinin iyi kullanımıyla ilgili olduğundan içinde yaşadığımız coğrafyanın kurallarını iyi değerlendirmemiz gerekmektedir.

Dolayısıyla Asya’nın ve Kafkasya’nın geleceği; gelişmenin, büyümenin, sanayileşmenin, refahın ve de barışın kilididir. Bu kilidin anahtarı da enerjidir.

Enerji olayı çağın olayıdır.

Bildiğimiz üzere insanın varlığını sürdürebilmesi suya, havaya, ekmeğe ve ateşe bağlıdır. Hayatımızın doğal unsuru ateş bugün yerini enerjiyle değiştirmiştir. Enerji civarımızda üç bölgede bulunmaktadır. Üç bölge Orta Asya, Kafkaslarla Hazar ve Orta Doğu’dan ibarettir.

1990 sonrası küresel ekonomide başlayan değişimle, Amerika Birleşik Devletleri dünyada tek kutuplu güç haline geldi.

2015’e gelmekte olduğumuz bugünlerde yeni güç merkezlerinin de oluştuğunu gözlemlemekteyiz. Öncelikle Çin, yeniden Rusya Federasyonu, Avrupa Birliği, Japonya, Hindistan da güç olma arzusundadırlar. Ancak bunların olanakları enerjiyle sınırlıdır. Dolayısıyla bölgemizde kullanılmakta olan hidrokarbon kaynaklarının yüzde 36’sını petrol, yüzde 28’sini kömür, yüzde 24’ünü de doğalgaz oluşturmaktadır. Geriye kalanı ise hidrolik, nükleer ve diğer küçük kaynaklardır.

Gene 2015’e göre ortalama yüzde 3.8 olacak olan dünyanın gayri safi küresel büyüme hasılasında Çin’in büyüme hızı göz önüne alındığında, dikkate alınması gereken bir stratejik güç olacağı da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

2001 yılında o zamanki adıyla Şanghay Beşlisi kurulduğunda dediler ki; “dünyanın kalpgâhını (canevini) biz kontrol edeceğiz.”

Dolayısıyla bu iddialı söz, tek kutuba bir meydan okumaydı. Dünyanın kalpgâhı Orta Asya olarak ilan edildiğinde dayanak noktası enerjidir.

Orta Asya’nın yanı sıra Hazar Havzası’nı da bu güce eklediğimizde Şanghay’ın stratejik değerinin anlamı kendiliğinden şekillenmektedir.

Üçüncü bölge ise Basra Körfezi’nden, Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Kuveyt’ten, Irak’tan ve İran’dan oluşan Orta Doğu bölgesidir.

Birinci bölgenin büyük bölümü Şanghay’ın kontrolündeyse, Orta Doğu’nın kontrolü de İran’ın dışında Amerika Birleşik Devletleri’nin kontrolündedir.

Dolayısıyla bölgenin sahipleri vardır. Bu sahipler, Orta Asya’da ve Hazar bölgesinde doğal sahiplerdir.

Orta Doğu’nun sahibi ise artificiel’dir. Yapaydır. Burada İran hariç söz sahibi Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Orta Asya ve Hazar bölgesi biraz Şanghay’ın, biraz Rusya’nın, biraz da toprak sahibi ülkelerin ellerinde şekillenmektedir.

Orta Asya ve Kafkaslar ile Hazar bölgesinin enerji kabiliyeti Avrupa’nın yaşamında önemli bir söz sahibidir.

Orta Doğu’nun enerjisi ise Amerika Birleşik Devletleri’nin ihtiyaç alanı içindedir. Zira Amerika Birleşik Devletleri dünya petrol üretiminin 25’ini tüketmektedir. Bu tek kutupluluğun olduğu kadar kendi halkının refahını sürdürebilmesi açısından ona gereklidir.

Orta Asya’nın doğal sahiplerinden Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti ile birlikte, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan belirli bir prosedür içinde enerjinin imkan ve nimetlerini bölüşmektedirler.

Azerbaycan ise bağımsız bir strateji uygulayarak Türkiye üzerinden batıya açılan bir enerji çizgisindedir.

Merhum Haydar Aliyev’in büyük eseri olan Bakü – Tiflis – Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı projesi ve İlham Aliyev’le devam ederek SOCAR Petrol Şirketi’nin Türkiye’nin en büyük yabancı yatırımcı payesine eriştiği TANAP projesiyle enerji, Avrupa için güvenli bir geleceğin çizgilerini oluşturmaktadır.

Orta Doğu’da İran’ın dışında şekillenen Amerika Birleşik Devletleri’nin Basra Körfezi, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Irak coğrafyasında yeni bir bölge daha oluşmuş bulunmaktadır.

Irak coğrafyasında Amerika Birleşik Devletleri’nin artık önemli bir yeni müttefiki daha vardır. O da Irak Kürtleridir. Irak Kürtleri, Amerika Birleşik Devletleri’nin sade müttefiki değil bağımlı ve stratejik bir ortağıdır. Türkiye’ye stratejik vizyon değeri veren ABD, Irak Kürtlerine stratejik ortaklık payesi vermektedir.

Irak Kürtlerinin bu yeni coğrafyası, Türkiye’ye imkan ve jeopolitik derinlik veren Türk dünyası ve Orta Doğu arasında tampon bir bölge oluşturabilir mi?

Türkiye’nin köklerine ve Kafkaslardan Orta Asya’ya uzanan tarihsel misyon alanıyla Orta Doğu coğrafyasında suni bir duvar oluşturabilir mi?

Cevabı beklenen soru budur.

Buna İran faktörünün de ters orantılı olarak eklersek, komşu coğrafyamızda yarınlarımız açısından şekillenebilecek en önemli problem kesintisiz enerji, güvenli enerjinin geleceğidir.

Zira İran, Çin ve Rusya Federasyonu ile yeni bir oluşumun yarı saklı, yarı açık hazırlığı içindedir.

Kafkasların ve Hazar Bölgesi’nin çözüm bekleyen denkleminde yarınlarda İran, Rusya Federasyonu ve Çin’in kaprisleriyle karşılaşmamız hiç de sürpriz olmayacaktır.

Diğer yandan bu ülkeler, modernleşmesini tamamlayamazsa yani bir başka dille sanayileşmesini, kentleşmesini ve demokrasisini geliştirmediği takdirde, gelişmiş ülkelerin sömürgesi haline gelebilirler. Enerjilerini kendileri kullanmaz ve uluslararası şirketlerin kontrolüne girerler ki bu da Orta Asya ve Kafkas ülkeleri için Orta Doğu’ya benzeyen bir yapının oluşumuna yol açabilir.

Enerjinin geleceğimiz olduğunun bilinci içinde olmalıyız. Sözlerimin başında söylediğim gibi hava, su, ekmek kadar önemli olan enerji geleceğimizdir. Bu da Kafkasların Hazar Bölgesi’nin, Orta Asya’nın veya Orta Doğu’nun olduğu kadar insanlığın meselesidir."