Haberler

Dr. Akkan Suver Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog programında konuşma yaptı

15 Aralık 2013 Pazar - Okunma: 4378
Dr. Akkan Suver Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog

Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver İstanbul'da düzenlenen Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog programının AB ve Diyalog Forumu'nda küreselleşme ve sivil toplum temalı bir konuşma yaptı. Sivil Toplum ve Küreselleşme başlıklı toplantıda sunumunu yapan Dr. Akkan Suver, Milletveli Afif Demirkıran'ın moderatörlüğünde geçen oturumunda, Marmara Grubu Vakfı'nın görüşlerini açıkladı. Oturumunda İtalyan akademisyen Doç. Dr. Raffaele Marchetti, İngiliz Lord Richard Balfe, TESEV Direktörü Fikret Toksöz de söz aldı.

Dr. Akkan Suver'in toplantıda yapmış olduğu konuşma metni aşağıdadır.

"Avrupa Birliği ve Türkiye'de Sivil Toplum Diyalog Forumu'nun bugün gerçekleşen oturumuna katılan yüksek heyetinizi, başkanlığını yaptığım Marmara Grubu Vakfı adına saygıyla selamlıyorum.

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Küreselleşme yeni bir dünya düzenidir.

Daha geniş bir deyimle küreselleşme, çağımızın kaçınılmaz bir sonucudur.

Sunacağım konuşmamda küreselleşme, sivil toplum, demokrasi ve bunların yönetişimle ilgisinden söz edeceğim.

Sivil düşünceyi, ortak sorunlara ortak çözümler üretmeye gayret eden, bunun için kampanyalar düzenleyip karar organları üzerinde kamuoyu baskısı yaratan yeni bir güç olarak nitelendirmekteyim.  

Dolayısıyla küreselleşmenin yeni jeopolitik aktörlerinden biri de sivil toplum kuruluşlarıdır.

Özellikle uluslararası ilişkiler sisteminin ve bugünkü jeopolitik yapının önemli bir parçası olan sivil inisiyatifler, bazı uzmanlarca dünyanın yeni hakimlerinden biri olarak nitelendirilmektedirler.

Bu değerlendirme bir o kadar abartılı olabilir fakat sivil toplum kuruluşlarının günümüzde dünyanın önemli jeopolitik aktörleri arasında yer aldığı şüphesizdir.

Daha geniş bir değerlendirmeyle katılımcılık, toplumsal değişimin önemli bir düşünsel alanı olarak küreselleşmenin ve demokrasinin ana prensibini oluşturmaktadır.

Küresel düşüncenin, sivil toplumun değer ölçüleri içinde düşünsel bir alan oluşturduğu da ayrı bir gerçektir. Dolayısıyla kürselleşme ile birlikte sivil inisiyatifin varlığı artık gelişmenin yani sürdürülebilir demokrasinin ve ekonomik kalkınmanın araçlarından biri olmuştur.

Küreselleşme kavramının çok öncesinde, 27 Şubat 1950 tarihinde 288-B numaralı kararında Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi, sivil toplum kuruluşlarının Birleşmiş Milletlerin çalışmalarına "hükümetler arası anlaşmalar dışı örgütler" olarak katılabileceğinin kabul edildiğini belirtir.

Küreselleşmenin ortaya çıkması ve kabul görmesiyle sivil inisiyatifler günümüzde her türlü etnik ve milli sınırları aşarak yapının her alanında, ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, iletişimsel hayatta da etkin bir hale gelmişlerdir.

Küreselleşmenin çağdaş jeopolitik literatürde sivil toplum kuruluşlarını algılaması ise farklılıklar göstermektedir.

Etki gücüne göre sivil toplum kuruluşları iki grup halinde değerlendirilebilir:

-Herhangi bir ülke içinde etkin olan sivil toplum kuruluşları,

-Uluslararası alanda etkin olarak pek çok ülkenin iç meselelerini ve uluslararası konuları etkileme gücüne sahip bulunan sivil toplum kuruluşları.

Uluslararası arenada etkin olan sivil toplum kuruluşları daha çok insani konularla, insan hakları, çevre ve ekonomik entegrasyon konularıyla ilgilenmektedir.

Örneğin Sınır Tanımayan Doktorlar (Doctors Without Borders), Sınır Tanımayan Gazeteciler (Journalists Without Borders), Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), Özgürlük Evi (Freedom House), Uluslararası Şeffaflık Örgütü (International Transparency Organization), Yeşil Barış (Greenpeace), Femen Hareketi (Femen) ve bunun gibi kuruluşlar.

Küreselleşmenin yeni aktörlerinden sivil toplum kuruluşları, artık uluslararası arenanın vazgeçilmezleridir.

Bir başka deyişle küreselleşme, sivil toplum kuruluşları arasında artan bağlantılar olarak da algılanabilir. Bütün yerkürede insanların bağlantılarının artması, teknolojik, kültürel, düşünsel, iletişimsel bağlantıların da artmasına neden olmaktadır.

Daha da ileri giderek söylemek isterim ki; günümüzde sivil toplum kuruluşları, uluslararası arenada etkin olmanın dışında, bir takım devletlerin sınırları içinde yürüttükleri kampanyalarla bu devletlerin politikalarını etkileyebilmektedirler.

Bu yeni durum bir jeopolitik kavramı olan "devletin egemenliği" prensibinin mahiyetini de günümüzde büyük ölçüde değiştirmiştir.

Küreselleşen dünyada, insanlığı tehdit eden olayların ve süreçlerin geniş jeopolitik görüşler yerine ciddi küresel yaklaşımlar ve bilimsel temele dayalı olarak sivil düşüncenin evrensel boyutlarında ele alınması gerekmektedir.

Ancak bu tarz bir yaklaşım sivil toplum kuruluşlarının daha verimli, daha sorumlu bir yapıya ulaşmasını temin edecektir.

Artık küreselleşme, toplumsal yaşamın yeni bir mekanı haline dönüşmektedir.

Örnek vermek gerekirse önceleri yönetişim devlet demekti. Hâlâ kuralları devlet koymaktadır.

Daha küresel bir dünyada yönetişim artık yalnız ve tek başına devlet olmaktan çıkmaktadır. Katılımcılık ve sivil toplumun görüşleri devletlerin karar alma mekanizmalarını etkilemeye başlamaktadır. Ve devletler değişim eğilimi göstermektedirler. Artık pek çok devlet küresel sivil toplum örgütlerine kulak vermektedir. IMF'yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni, Birleşmiş Milletler tavsiyelerini dinlemek ve dikkate almak zorunda kalmaktadırlar.

Bu çok merkezli yönetişim, halkın artan demokrasi talepleri, hükümetlerin yalnız kendilerine sempati duyan halkın oyları ile ayakta kalmasına küreselleşen ortamda yetmemektedir.

Küreselleşmede yönetişim, devletin karar verme yetkisini halklarla paylaştığı sürece demokratiktir. Sivil toplum  da yapılan düzenlemelerden etkilendiği ölçüde ve bunlar hakkında karar verebildiği sürece demokratiktir.

Küreselleşmenin yaşandığı bir ülkede demokratik yönetişim varsa o zaman kararlar sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa alınıyordur. Demokratik yönetişim, küreselleşme ile birlikte sivil toplum kuruluşlarının artan rolünün bir göstergesidir.

Küreselleşmenin sonuçlarından biri olan demokratik yönetişim, açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik demektir. Dolayısıyla, sivil toplum kuruluşlarının hesap sorabilmesi demektir.

Bütün bunların bir gün gerçek olabilmesi ancak yurttaşların içinde yaşadıkları koşulların bilincinde ve bir birey olmaları ile mümkün olabilir.

Böyle olmazsa yönetişime nasıl katılabilirler?

Bildiğimiz gerçek şu ki, toplum olarak küreselleşme ve yönetişim hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Bu ne okullarda, hatta ne de üniversitelerde öğretilmektedir. Medya, yönetime bağlı kuruluşlar da bizi yeterince aydınlatmamaktadırlar.

Birinci sorunumuz budur! Yurttaş cehaletiyle küreselleşemeyen birey!

Biz sivil toplum kuruluşları, daha demokratik bir küreselleşme istiyorsak, kurumlarımızı niteliksel ve niceliksel olarak güçlendirmek, ama önce öğrenmek ve kendimizi eğitmek zorundayız.

Dikkatinize göre teşekkür ederim."