Haberler

Dr. AKKAN SUVER, URUMÇİDE TERTİPLENEN ULUSLARARASI KONFERANSTA TARİHİ İPEK YOLUNU ANLATTI

26 Haziran 2014 Perşembe - Okunma: 4577
Dr. AKKAN SUVER, URUMÇİDE TERTİPLENEN ULUSLARARASI KONF

Çin Halk  Cumhuriyeti'nin Urumçi şehrinde bir araya gelen 22 ülkenin İpek Yolu vizyonunu gündeme getirdiği uluslararası konferansa Marmara Grubu Vakfı'nı temsilen katılan Dr. Akkan Suver, İpek Yolu'nun 21. yüzyılın felsefesi olduğunu vurguladı.

Urumçi'de bulunduğu süre zarfında yazılı ve sözlü medyanın büyük ilgisini de gören Dr. Akkan Suver, başta CCTV olmak üzere çeşitli televizyon kanallarına da konuk oldu.

 "Artık yeni bir hayalin gerçek olmak üzere"  olduğunu söyleyen Dr. Akkan Suver, İpek Yolu'nun önemini anlatırken, Asya'nın bir ucunda Çin Halk Cumhuriyeti'nin diğer ucunda da Türkiye'nin olduğunun unutulmamasının gerekliliğini de anlattı.

İpek Yolu felsefesinin gerçekleştiğinde, bugün Orta Doğu'da yaşanan yalan üzerine kurulu umutlar ve meydan okumaların da sona ereceğini belirten Dr. Akkan Suver, Urumçi'de yaşayan Müslüman soydaşlarımızın da müslüman ülkelerle Çin Halk Cumhuriyeti arasında doğal bir dostluk köprüsü oluşturacağına da dikkat çekti.

Dr. Akkan Suver'in konferansta yaptığı konuşma metni aşağıdadır:

 

İpek Yolu konferansını tertipleyen Prof. Dr. Gao Jianlong Dr. Suver'le birlikte.

 Dr. Akkan Suver, Çin Halk Cumhuriyeti'nin en büyük kanalı CCTV’de  Marmara Grubu Vakfı'nı anlattı.

Dr. Suver yaptığı konuşmasında; Çin Halk Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte dünyanın üç ekonomik gücünden biri olduğunu, dolayısıyla İpek Yolu'nun zenginliğin ve refahın bölüşülmesine ayrı bir vizyon oluşturacağını vurguladı. 

Uygur Otonom Bölgesi televizyonunda Dr. Suver canlı yayında Türkçe konuşarak  İpek Yolu' nu anlattı.

 

 Dr. Akkan Suver'in Çin Halk Cumhuriyeti'nde yayınlanan Gazete haberi  

Marmara Grubu Vakfı olarak Çin'e dört değişik zamanda, dört ayrı ziyaret gerçekleştirdik.

Bugün burada beşinci defa bulunuyorum. Ama Urumçi'ye ilk gelişim. Beni buraya davet ettiğiniz için yüksek heyetinize minnettarım.

İlk ziyaretimizi 23 Ocak 2009 tarihinde Şangay İşbirliği Teşkilatı'nın daveti üzerine gerçekleştirdik. Bu davete Eşim Müjgan Suver, Mine ve Cengiz Güldamlası ile birlikte icabet ettik. Bu muhteşem ve verimli bir ziyaretti.

İkinci defa ben yalnız olarak Chongqing'deki 2. Global Vakıflar Zirvesi Forumu'nun davetine icabet ederek Chongqing'e geldim. Burada yapılan uluslararası 2. Global Vakıflar Zirvesi Forumu'nda bir konuşma yaptım.

Üçüncü olarak Marmara Grubu Vakfı adına bu yıl 22 Ağustos 2013 tarihinde Sayın Cafer Okray, G20 Hazırlık Toplantısı'na gitti. Remnin Üniversitesi Chongyang Finans Enstitüsü'nün davetlisi olarak katıldığı toplantıda bir sunum yaparak Türkiye - Çin ilişkilerini ve G20 konusunu gündeme getirdi.

Dördüncü olarak ben, beraberimde İcra Konseyi'ni oluşturan arkadaşlarımla 9-13 Aralık 2013 tarihlerinde Pekin ve Tianjin'i ziyaret ettik.

Çin Halk Cumhuriyeti, China Faundation for Human Rights Development kuruluşu ile 11 Nisan 2012 tarihinde bir partnerlik anlaşması imzaladık.

Gene Çin Halk Cumhuriyeti China Association for International Friendly Contact ile 8 Nisan 2013 tarihinde bir işbirliği anlaşmasına imza attık.

Bütün bunların yanı sıra, bu yıl 14 Haziran 2013 günü Çin Halk Cumhuriyeti'nin Çin Halkı Barış ve Silahsızlandırma Derneği ile İstanbul'da Hilton Oteli'nde verimli bir toplantı gerçekleştirdik.

Bütün bunları yapan bir Türk sivil toplum kuruluşunun temsilcisi olarak, bugün burada Sinciang Sosyal Bilimler Akademisi'nin davetlisi olarak aranızdayım.

Benim ve arkadaşlarımın bir felsefe olarak kabul ettikleri İpek Yolu konusuna değinmeden önce Çin Halk Cumhuriyeti'nin bu bölgede sahip olduğu değerleri ve bu değerlerin Asya ülkeleriyle bir karşılaştırmasını yapmak istiyorum.

İçinde Çin Halk Cumhuriyeti'nin de bulunduğu Doğu bölgesi dünya ticaretindeki artışın da %50'sine sahiptir. Nitekim, Doğu Bölgesi günümüzde ABD ve AB ile birlikte dünyanın üç büyük ekonomik ve ticari merkezinden biridir.

Asya-Asya Pasifik bölgesi ekonomilerinin ise yılda ortalama, %5-6’ya varan bir gelişme hızıyla büyümeleri öngörülmektedir. Bu oran, ABD, AB ve Japonya ortalamalarının çok üzerindedir. Bu süreç, Asya-Asya Pasifik bölgesini 21. yüzyılın ilk çeyreğinde küresel düzeyde güç dengelerinin odağı konumuna taşıyacaktır. Dünya nüfusunun %55’ini barındıran Asya, küresel düzeyde, GSMH’nın %44’ünü üretecek, dünya ticaretinin %25’i Asya ülkeleri ile yapılacaktır.

ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere sanayileşmiş ülkelerin bu bölgeye olan ilgilerinin ve dolayısıyla ekonomik ve ticari ilişkilerinin hızla geliştiği ve hatta bu ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşmaları yapılmasının söz konusu olduğu bir dönemde, AB ile Gümrük Birliği Anlaşmasını imzalamış olan Türkiye'nin bu sürecin dışında kalması ve Uzak Doğu ülkelerinin sunduğu imkanlardan pay almaya çalışmaması düşünülemez.

Son yıllarda ekonomimizin kazandığı dinamizm ve dünyaya açılmaya başlaması ile birlikte Asya ülkelerinin Türkiye ile işbirliği alanları ve imkânları araştırdığı da gözlenmektedir. Türkiye, Orta Doğu - Orta Asya ve Avrupa eksenlerinde önemli bir köprübaşı olarak görülmeye başlanmıştır.

Genellikle olumlu olan bu imaja, Türkiye’ye gösterilmeye başlayan ilgiye, beklentilere ve çeşitli alanlardaki işbirliği perspektifleri ve büyük gelişme potansiyeline rağmen, bugüne kadar Türkiye’nin Asya /Asya Pasifik bölgesi ile ticari ve ekonomik ilişkileri arzu edilen gelişme düzeyine ulaşamamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz bölgenin uzaklığı nedeniyle dikkat ve etki alanımız dışında kalmış oluşudur. Ancak, Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri ile hızla gelişen ilişkilerimiz Türkiye’ye ve iş çevrelerimize uzak Asya’nın kapılarını açarken, diğer taraftan AB ve Orta Doğu ülkeleri ile ilişkilerde zaman zaman yaşanan bazı tıkanıklıklar, başka coğrafyalarda  etkinlikler aramaya ve mevcut ilişkilerimizi derinleştirmeye de sevk etmiştir.

Türkiye, Asya gerçeğinin ve 21.yy için Asya ekonomilerinin vaad ettiği imkanların ve fırsatların farkına varmıştır. Mesele, Türkiye’nin Asya’ya açılımını iyi hazırlanmış, çeşitli bölgelerin ve ülkelerin özelliklerine göre tasarlanmış birbirleriyle uyumlu ticaret, sanayi işbirliği, kültür ve tanıtım politikaları çerçevesinde ve zaman içinde devamlılık arz edecek bir biçimde uygulamaya aksettirmek ve coğrafyasının da kanıtladığı gibi Türkiye’nin ve Türk milletinin Asya değer ve geleneklerine de bağlı olduğunu Asya’lı ortaklarına anlatabilmektir.

Her şeyden önce Asya’ya yönelik politikalarımız ve uygulamalarımız Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri ile ilişkilerimizin gelişimini tehdit edici unsurlar taşımamalıdır.

Asya ekonomilerinin Avrupa, Orta Doğu ve OAC pazarlarına açılışında Türkiye’nin bir kapı, bir köprü oluşturduğu yönünde, ancak, DTÖ kuralları ve Gümrük Birliği (GB) yükümlülüklerimiz açısından zihinlerde tereddütler uyandıran önerilerimiz hükümetler düzeyindeki muhataplarımıza ve Asya’lı iş çevrelerine açıklıkla anlatılmalıdır.Bu maksatla GB’nden kaynaklanan yükümlülüklerimiz, DTÖ menşe kuralları, yabancı sermaye ve yatırım teşvikleri rejimlerimiz, serbest ticaret bölgelerimizin statüleri ve gerekli görülebilecek sair hususları kapsayan yayınlar, bilgiler ilgili iş çevrelerinin dikkatlerine getirilmelidir.

Son yıllarda Asya ülkeleri, nüfusları ve ekonomik potansiyelleri ile ticari ilişkilerimiz ve özellikle ihracatımız bakımından elverişli pazarlar olma perspektifleri verirken, gelişmeler, büyüyen sanayimizin ihtiyaçları dikkate alındığında aksi yönde vuku bulmuş ve başta Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Güney Kore ve Hindistan olmak üzere Asya ülkeleri ile ticaretimiz önemli ölçüde açık verir olmuştur. Bu açığı kapatmak ve ticaretimizi dengelemek için bir yandan Asya ülkelerine ihracatımızı geliştirme yönünde çaba gösterilirken, diğer taraftan Asya ülkelerinden Türkiye’ye yönelik yatırımların teşvik edilmesi gerekmektedir.

Tabiatıyla her iki yönde sarf edilecek gayretler, yeterli düzeyde kurumsal, organizasyonel, lojistik ve mali destek sağlanmasını, ayrıca, tanıtım ve kültür faaliyetlerinin ticari diplomasi ile uyumlu ve eşzamanlı olarak geliştirilmesini ve bütün bu işlevlerin bölgeye yönelik kapsamlı ve devamlılık arz eden programlar çerçevesinde yapılmasını gerekli kılmaktadır.

İPEK YOLUNA İNANIYORUZ

İpek yolunu ben "Demirden İpek Yolu" diye de değerlendirmekteyim.

Tarih çerçevesinde yalnız ticaretin değil ülkeler arası dostluğun ve barışın pekişmesinde önemli bir rol oynayan İpek Yolu felsefesi gerçekleştiğinde Pasifik Okyanusu ile Baltık Denizi'ni birleştirecektir.

Orta Asya Hint Okyanusu ve Basra Körfezi'yle bağlamak ve ticaretle yatırımı kolaylaştırma anlaşmaları yaparak karşılıklı yarar temelinde işbirliklerini geliştirecektir.

İpek Yolu ekonomik ve barış hattının kurulması uzun vadeli iyi komşuluklara, dostluklara ve yeni ekonomik işbirliklerine de ayrı bir kapı açacaktır.

Marmara Grubu Vakfı olarak inanıyoruz ki; tarihte İpek Yolu boyunca bütün ülke halkları binlerce yıldır konuşulan bir dostluk destanı yazmıştır. Ortak kazanç temelinde karşılıklı yarar ve güven, eşitlik ve hoşgörü, tecrübe paylaşımı da İpek Yolunun karakteristiğidir. Avrupa ile Asya ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkinin daha da yoğunlaştırılması, işbirliğinin daha da derinleştirilmesi ve gelişme alanının daha da genişletilmesi için İpek Yolu hattını yeniden hayata geçirebiliriz.

Üzerinde yaklaşık 3 milyon nüfusu barındıran İpek Yolu hattının sahip olduğu çap ve potansiyel eşsizdir.

Bu arada bu felsefenin hayata geçirilmesi için emek sarf eden Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Xi Jinpin'in yararlı çalışmalarını da hayranlık ve takdirle takip ediyoruz. Bu felsefenin yaşaması için ortaya koyduğu çalışmalardan dolayı, bu toplantıyı bir fırsat bilerek kendilerine buradan da teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu konuyu özetlemek gerekirse, farklılıkları da gözeten ortaklık ve sorumluluk ilkeleri temeli altında bölgesel ekonominin dolaşım hızı ve kalitesinin yükseltilebileceğine ve ortak yarar ve kazançlar elde edileceğine inanıyoruz.