Haberler

Marmara Grubu Vakfı’nın Genel Kurulu Yapıldı

7 Şubat 2020 Cuma - Okunma: 1820
Marmara Grubu Vakfı’nın Genel Kurulu Yapıldı

Marmara Grubu Vakfı Genel Kurulu İstanbul'da Malta Köşkünde yapıldı. Eski Bakanlardan Prof. Dr. Ahmet Samsunlu'nun başkanlığında Eski Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Prof. Dr. Akile Gürsoy, Dr. Hüseyin Avcı ve Ahmet Doğan Arıkan’dan oluşan Başkanlık Divanı’nın riyasetinde gerçekleşen Genel Kurulu, Genel Sekreter Cafer Okray açtı. Saygı Duruş’undan sonra söz alan Genel Başkan Dr. Akkan Suver geride bıraktığımız yılın bir özetini sundu. Dr. Suver'in konuşmasından sonra üyelerden Ahmet Doğan Arıkan, Kenan Akın, Av. Aysel Yürür ve Ahmet Polat ayrı ayrı söz alarak faaliyetlerin başarısını gündeme getiren konuşmalar yaparak Yönetimi tebrik ettiler.

Muhammet Akyol’un mali raporu sunmasından sonra H. Gökhan Humbaracı Denetim raporunu okudu. Daha sonra söz alan Yeminli Mali Müşavir Bülent Soylan Mali Denetim Raporu'nu sundu. Hem faaliyetlerin hem de mali raporun ibrasına geçildi. Ayrı ayrı yapılan oylamalarla hem Yönetim faaliyetleri hem de mali harcamalar oy birliğiyle ibra edildi. Yönetim adına Genel Sekreter Cafer Okray teşekkür etti. Engin Köklüçınar söz alarak Vakfa üye olmak isteyen arkadaşlar olduğunu belirtti. Adayları takdim etti. Sırasıyla Evrim Timur, Oluş Molu, Doç. Dr. Ural Aküzüm, Av. Kenan Madenoğlu, Sercan Kavuşan ve Volkan Şahinoğlu konuştular. Her bir aday kendisini tanıtan bir konuşma yaptı. Oybirliğiyle yeni üyeler kabul edildiler.

Bilahare gündem gereği seçimlere geçildi. Seçimler sonucu Dr. Akkan Suver, Yüksel Çengel, Engin Köklüçınar, Ali Rıza Arslan, Cafer Okray, Lale Aytanç Nalbant, Av. Serhat Tabanca, Sezgin Bilgiç ve Turan Sarıgülle İcra Konseyi’ni oluştururken, Prof. Dr. Uğur Özgöker, Alaaddin Koçak ve H. Gökhan Humbaracı da Denetim Kurulu üyeliğine getirildiler. Başkan Prof. Dr. Ahmet Samsunlu Dr. Akkan Suver’e söz verdi.

Dr. Suver yaptığı teşekkür konuşmasında Vakfın sahip olduğu yüksek beraberliğe vurgu yaptı.


 

Dr. Akkan Suver’in 6 Şubat 2020 günü Genel Kurul’da yaptığı konuşma metni

Muhterem Arkadaşlarım,

Yüksek varlıklarınızla şereflendirdiğiniz Marmara Grubu Vakfı Genel Kurulu’nu açmanın mutluluğu içinde heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncellikle on beş gün önce, Elazığ'da gerçekleşen depremde hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar dileğimizi sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Marmara Grubu Vakfı olarak geride bıraktığımız yıl 19 Mart 2019 günü gerçekleştirdiğimiz Genel Kurulumuzdan on bir ay sonra yeni bir Genel Kurulla bir araya gelmiş bulunuyoruz. Genel Kurulumuzda Dr. Akkan Suver, Engin Köklüçınar, Yüksel Çengel, Cafer Okray, Ali Rıza Arslan, Lale Aytanç Nalbant, Serhat Tabanca, Gökhan Havuzlu, Sezgin Bilgiç'ten oluşan İcra Konseyi ve Alaaddin Koçak, Yüksel Önel, Gökhan Humbaracı'dan oluşan Denetleme Kurulu ile göreve gelmiştik. Çalışmalarımıza benimle birlikte Engin Köklüçınar, Müjgan Suver, Mustafa Ergin, Rahmi Dilek, Gökhan Havuzlu, Dr. Hüseyin Avcı, Av. Serhat Tabanca, Lamiya Valiyeva'dan oluşan bir Heyetle Anıtkabir'i ziyaret ederek başladık.

Geride bıraktığımız on bir ayın kuş uçuşu bir özetini yapacak olursak görürüz ki, Marmara Grubu Vakfı olumlu o nispette de verimli çalışmalara imza atmış bulunmaktadır.

Bu yıl Vakfımızın otuz beşinci, Avrasya Ekonomi Zirveleri'nin ise yirmi üçüncü yaşındayız.

Dile kolay, bir sivil toplum kuruluşunun başarısını ve varlığını otuz beş yıl, uluslararası bir etkinliği de aralıksız yirmi üç yıl sürdürmesi, yaşatması hiç de sıradan bir olay değil aksine alkışlanacak bir başarıdır.

Avrasya Ekonomi Zirveleri'nin başarısı ve aralıksız olarak 23.yılını idrak etmesi geldiği noktanın tesadüf olmadığını, Marmara Grubu Vakfı'nın vizyoner, stratejik ve bilinçli tercihleri sonucu gerçekleştiğini de burada ifade etmek isterim.

Marmara Grubu Vakfı tarafından uluslararası alanda kabul gören bir prestij birlikteliği olarak tanımlanan Avrasya Ekonomi Zirveleri'nin yirmi ikincisi 6-7 Şubat 2019 günleri İstanbul'da başarıyla tamamlandı. 22. Avrasya Ekonomi Zirvesine, aralarında Cumhurbaşkanları'nın, Bakan'ların, Milletvekilleri'nin, İşinsanları'nın, Akademisyen'lerin ve Dini Önderlerin bulunduğu 43 ülke katıldı.

Yirmi iki yıl, dile kolay...

Bu konuda hiç de mütevazı olmayacağım. Zira dar ve kısıtlı imkanlarla gerçekleştirdiğimiz Avrasya Ekonomi Zirveleri bugün dünyada tertiplenen uluslararası birlikteliklerde Davos ve Crans Montana'dan sonra kabul gören bir etkinliktir. Bu etkinliği bir elin parmakları kadar inanmış insan gerçekleştirmektedir. Profesyonel davranışı olmayan ama inanmış insanların elinde şekillenen Avrasya Ekonomi Zirveleri gerçek anlamda bir sivil düşünce hareketidir.

Düşünce insanları, siyaset dünyasının önde gelen kişileri, tanınmış ilim adamları, muteber işinsanları ve saygın din adamları Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde yan yana gelmektedir. Marmara Grubu Vakfı olarak bu yıl sivil toplum kimliğimizle yirmi ikincisini tertiplediğimiz bu yeni etkinlikte gerçekleşen çalıştaylarda fiziksel dünyadan dijital dünyaya geçişi ele aldık.

Öte yandan Avrasya Ekonomi Zirveleri Türk ihracat dünyasında yıllardır tanıtım alanında ortaya koyduğu etkinliklerle bir prestij birlikteliği olarak kabul edilmektedir. Zirve Orta Asya ve Kafkaslarda gördüğü yüksek itibarı Balkanlar ve Avrupa'ya da taşımış bulunmaktadır.

Gene Avrasya Ekonomi Zirveleri bir refah ve barış projesi olan AB düşüncesine olduğu kadar Çin Halk Cumhuriyeti tarafından beş yıl önce ortaya konan tarihi İpekyolu Projesi veya şimdi ki adıyla Bir Kuşak-Bir Yol Projesi'ne de aynı ölçüde yakınlık duymaktadır. Zira inanıyoruz ki Bir Kuşak-Bir Yol Projesi gerçekleştiğinde Pekin'den Londra'ya uzanan bir çizgide diyalog oluşacak ve oluşan bu diyalog ile ekonominin olduğu kadar kültürün zenginliği ülkeler arasında kendiliğinden barış köprüleri oluşturacaktır. Dolayısıyla Bir Kuşak-Bir Yol Projesi geleceğimizin önemli bir kavşak noktasıdır.

Türkiye'de bu büyük projenin merkezindedir.

İnanıyorum ki bu projenin hayata geçmesiyle birlikte ihracatımızda büyük gelişmeler yaşayacağız. Birlikte daha çok üretime daha çok kazanca ulaşacağız. Sürdürülebilir bir barışa kavuşacağız, Bunları da ancak Avrasya Ekonomi Zirvesi gibi organizasyonlar yaparak sağlayabiliriz. Bu tür etkinliklerle ülkeler arası ilişkilerin geliştirileceği de ayrı bir gerçektir.

Her yıl Bilge Adamlar Oturumu adını verdiğimiz aktüel ve önceki cumhurbaşkanlarının katılımıyla tertiplediğimiz oturumumuzda ise popülizm konusunu tartıştık.

Gene 22. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde artık bir gelenek haline gelen iki büyük sosyal etkinliğimiz de gerçekleşti.

Bunlardan birincisi IHKIB camiasının tertiplediği ve Türkiye'nin aydınlık yüzünü aksettiren moda defilesidir. Belma Özdemir'in tasarımlarına tanık olduğumuz bu yılki defilemiz gerçekte Türk ihracatçılarının yüz akı bir etkinlik olarak tanımlandı.

İkincisi ise Türkiye Jokey Kulübü tarafından tertiplenmekte olan Avrasya Ekonomi Zirvesi Kupası Koşusu'dur. Türkiye Jokey Kulübü bu kupayla, Avrasya Ekonomi Zirveler'inde ayrı bir statü oluşturmaktadır.

Evet, yirmi iki yıl önce başlayan Avrasya yolculuğu aynı şevk, aynı heyecan ve aynı ruhla dünden bugüne bir köprü oluşturmuş bulunmaktadır.

Düşünce insanları, siyaset dünyasının önde gelen kişileri, tanınmış ilim adamları, saygın iş insanları ve önde gelen din adamları Marmara Grubu Vakfı'nın büyük eseri olarak adlandırılan 22. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde fiziksel bir toplumdan dijital bir topluma geçişi ele aldılar. Öte yandan yıllardır tanıtım alanında ortaya koyduğu etkinliklerle Türk ihracat dünyasında bir prestij birlikteliği olarak kabul edilen Avrasya Ekonomi Zirveleri'nin Orta Asya ve Kafkaslarda gördüğü yüksek itibarını Balkanlara ve Avrupa'ya taşımış bulunduğu da bu son etkinlikte ortaya çıktı.

22. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde yurt dışından 362, ülkemizden 905 katılımcı yer aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Binali Yıldırım'la beraber önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye Cumhuriyeti Tarım Orman Bakan Yardımcısı Akif Özkaldı, Başbakan önceki Yardımcısı Milletvekili Tuğrul Türkeş ve Milletvekili Şamil Ayrım da Zirve'ye katılanlar arasındaydı.

Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Bosna Hersek Federasyon Başkanı Marinko Cavara, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Hasanov, Arnavutluk önceki Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Bosna Hersek önceki Cumhurbaşkanı Mladen İvanic, Hırvatistan önceki Cumhurbaşkanları Stjepan Mesıć ile Ivo Josıpovıć, Karadağ önceki Cumhurbaşkanı Filip Vujanović, Letonya önceki Cumhurbaşkanı Valdis Zatlers, Moldova önceki Cumhurbaşkanı Petru Lucinschi, Romanya önceki Cumhurbaşkanı Emil Constantinescu ve Slovenya önceki Cumhurbaşkanı Danilo Türk de 22. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le beraber yer aldılar.

Gene dünyada düşünce alanında tanınan Romanya Prensi Radu, Lübnan önceki Başbakanı Fouad Siniora, Ürdün önceki Başbakanı Taher Al-Masri, Avusturya önceki Şansölyelerinden Erhard Busek, Azerbaycan Enerji Bakanı Pərviz Şahbazov, Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı Mirko Šarović, Karadağ Sağlık Bakanı Kenan Hrapović, Türkmenistan Maliye ve Ekonomi Bakan Yardımcısı Siylap Velbegov, Viyana Ekonomik Forumu Genel Sekreteri Büyükelçi Dr. Elena Kirtcheva, Gagauziya önceki Başkanı Dmitrii Croitor gibi şahsiyetler de Avrasya Ekonomi Zirvesi'ndeydi. Geniş anlamıyla ifade etmek gerekirse kendi alanında yüksek bir değer olan ve hepsi ayrı bir düşüncenin sembolü olan katılımcılar arasında Dijital Ekonomi kitabının yazarı Prof. Dr. Vujica Lazovic, Slovenya Yatırımlardan Sorumlu Başbakan Yardımcısı Alenka Bratusek, Tacikistan Ekonomi Bakan Yardımcısı Gülru Kayumova, Kosova Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Afganistan Ekonomi Bakanı Mustafa Mastoor, Makedonya Devlet Bakanı Elvin Hasan, Prof. Dr. İlter Turan, Avrasya Diyaloğu için Avrupa Enstitüsü Direktörü Leonardo Manzari de vardı.
Din adamlarına gelince; Ekümenik Patrik Bartholomeos, Türk Süryani Kadim Cemaati Ruhani Reisi Yusuf Çetin, Türkiye Süryanileri Katolik Patrik Vekili Orhan Çanlı ve Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da 22. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde yer alan şahsiyetler arasındaydılar.

Bugünlere gelmemizde emek ve gayret sahibi olan bütün arkadaşlarıma saygılarımı sunarken geçen yıl ebediyete uğurladığımız değerli Gazeteci kardeşim İstiklal Belen'i ve kıymetli Büyükelçimiz Nurver Nureş'i de bu vesileyle rahmetle anıyorum. Öte yandan gene geçenlerde kaybettiğimiz Hayrettin Karaca nam-ı diğer Toprak Dede de, Vakfımızın 2007 yılı Sorumluluk Ödülü sahiplerindendi. Ona da rahmet dilek ve dualarımızı sunuyorum. Bu vesile ile Vakfımız mensuplarından olup da ebediyete intikal etmiş bütün arkadaşlarımızı ayrı ayrı anıyor, ruhları şad olsun diyorum.

Aziz Arkadaşlarım,

Günümüzde sivil toplum kuruluşlarının varlığı ulusal ve uluslararası alanda tartışılmaz bir öneme sahiptir.

Dünyanın kalkınmış birçok ülkesinde karar alma, halkın çıkarlarını dile getirme, çatışmaların çözümünü sağlama, sosyal sorunlara müdahale etme ve kamuoyu oluşturma konusunda sivil toplum kuruluşlarının ortaya koyduğu başarılı çalışmalar bilinmektedir.

Özellikle de bilgilendirme ve lobi faaliyetlerinde sivil toplum kuruluşlarının müstesna çalışmaları uluslararası alanda kabul gören etkinlikler olarak değerlendirilmektedir.

Uluslararası düzeyde ortak kamuoyu oluşturup, çözüm bulma yönünde ciddi ve samimi faaliyetlerde bulunarak ülke politikalarına hizmet eden sivil toplum kuruluşlarının sayısı her gün biraz daha artmaktadır.

Zira günümüzde ortaya çıkan bazı yeni sorunların çözümü için oluşturulan mekanizmalar, politikalar ve süreçlerde sivil toplum kuruluşlarının görünürlülüğü ve katkıları sürdürülebilir başarıyı yakalamada, istenilen sonuçlara en az kaynak kullanarak en etkin şekilde ulaşılmasını sağlamakta olduğu görülmektedir.

Elbette sivil toplumun devletin işlevini yüklenmesi beklenemez. Ancak, artık beklenen insanların geleceklerini biçimlendirmede söz sahibi olmaları için küresel karar alma süreçlerine katılabilmeleridir. Sivil toplum kuruluşlarının rolleri seçilmişlerin yerini almak değil, katılımcı bir anlayışla onları desteklemek, iyileştirmek, katılımcı demokrasinin hayata geçirilmesinde hem zorlayıcı, hem de yardımcı rol almaktır.

Bu gerçekten hareket ederek; küresel ekonomi, küresel politika, küresel toplum alanlarında ve uluslararası sorunların çözümünde ciddi ve de samimi faaliyetlerde bulunmanın önemine olan inancımızla Marmara Grubu Vakfı olarak uluslararası alanda gerek ülkemizin sahip olduğu değerleri ortaya koymak gerekse de uğradığımız haksızlıklara cevap verebilmek için yurt dışında önemli etkinliklerde çalışmalar yaptık ve mesajlar verdik.

Marmara Grubu Vakfı Başkanı olarak geride bıraktığımız on ay içinde, 5 defa Azerbaycan'a, 3 defa Romanya'ya, 2 defa Avusturya'ya, 2 defa Karadağ'a, ayrıca birer defa Makedonya'ya, KKTC'ye, Çin Halk Cumhuriyeti'ne, Bulgaristan'a, Özbekistan'a olmak üzere on yedi yurt dışı seyahati gerçekleştirdim.

Benim dışımda Marmara Grubu Vakfı adına arkadaşlarım Müjgan Suver, Lale Aytanç Nalbant, Cafer Okray, Ali Rıza Arslan da 2 defa Almanya, Özbekistan ve Slovenya'ya ziyarette bulundular.

Kısmet olursa 7 ila 10 Şubat 2020 günleri de ülkemiz adına ben sivil toplumu temsilen Şamil Ayrım arkadaşım da TBMM Meclisi'ni temsilen birlikte Azerbaycan Parlamento Seçimleri'ne gözlemci olarak gideceğiz.

Mütevazi imkanları olan bir sivil toplum kuruluşu olarak Marmara Grubu Vakfı'nın gerçekleştirdiği bu ziyaretler ve ortaya koyduğu çalışmalar uluslararası alanda sivil toplumunun yüz akı temsil ölçülerindendir.

Yüksek huzurlarınızda şunu açıkça belirtmek isterim ki, Vakfımızın çalışmaları uluslararası alanda ses getiren ve kabul gören etkinliklerdir.

Gene Vakfımız adına bu yıl Makedonya Cumhurbaşkanı Sayın Gjorge Ivanov'dan Makedonya Devlet Liyakat Madalyası aldım. Takdir edersiniz ki, bu Madalya benim şahsımda sizlere, Marmara Grubu Vakfı'na verilmiştir. Makedonya Devleti'nin gösterdiği bu ali cenaplığa minnettarım.

Gene Marmara Grubu Vakfı olarak ortaya koyduğumuz önemli bir vizyon da; Avrasya bölgesinde oluşan, "Bir Kuşak - Bir Yol Projesi'ni" sahiplenmemizdir. Zira farklı toplulukların ve kültürlerin bir arada yaşadığı Avrasya bölgesinde, "ortak projeler yapabilmek, ortak duygu ve düşüncelerin gelişmesine katkı da bulunabilmek amacıyla beş yıl önce çıktığımız yolda bugün aldığımız mesafe çok önemlidir. İnşa edilecek ekonomik koridorun ana hedefi ekonomik entegrasyon gibi görünse de inanıyoruz ki, "Bir Kuşak - Bir Yol" projesi gerçekleştiğinde barışa, istikrara ve huzura olduğu kadar bir arada yaşamaya da bu düşüncenin yararı büyük ve müstesna olacaktır.

Bu konuya verdiğimiz yüksek önem Çin Halk Cumhuriyeti'nin dikkatinden kaçmamış ve Çin Halk Cumhuriyeti beni tanıtan ve anlatan bir film hazırlamış ve hazırlanan bu film Çin Halk Cumhuriyeti'nin en önemli ulusal CCTV ve uluslararası kanalı olan CGTN de yayınlanmıştır.
Gösterdikleri yüksek ilgiden ötürü Çin Halk Cumhuriyeti'ne minnettarım.

Bu arada önemli bir ödülü de; Uluslararası 15. İpekyolu Yılın Altın Adam Ödülü'nü arkadaşımız Şamil Ayrım Beyefendi ile birlikte aldım. Bu da Vakfımız açısından hayli önemli bir değerdir.

Marmara Grubu Vakfı olarak İstanbul'da Valimiz Sayın Ali Yerlikaya ve Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu ile ilişkilerimizi yüksek düzeyde sürdürmekteyiz.

Yüksek malumlarınız olduğu üzere Marmara Grubu Vakfı AB ve İnsan Hakları Platform'umuz büyük bir başarıya imza atarak bir AB Projesi'ni yaklaşık bir yıldır Değerli Müjgan Suver ve Değerli Lale Aytanç Nalbant'ın rehberlik ve yol göstericiliğinde başarıyla uygulamaktadır. Burada kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum. Bu projeyle kadınlara ve gençlere demokrasi ve kadın hakları alanlarında çalışmalar tertiplenmektedir. Büyük bir teşekkürle belirtmek isterim ki, projemizin uygulamasında Marmara Üniversitesi'nin ve Beykent Üniversitesi'nin her türlü övgünün üzerinde desteği vardır.

Bu desteğin oluşmasında yüksek emeği geçen üyemiz Prof. Dr. Akile Gürsoy ile Prof. Dr. Muzaffer Dartan'a yüksek huzurlarınızda teşekkürü bir görev biliyorum.

Sürdürmekte olduğumuz AB Projesi'nden söz etmişken, sivil toplum kimliğimizle Türkiye-AB ilişkilerini bir paragraf ile değerlendirmek isterim.

Marmara Grubu Vakfı olarak, sivil toplum kimliğimizle uzun zamandır AB-Türkiye ilişkilerinde yüksek beklentiler ve düşük başarılar yaşadığımızın bilincindeyiz.

Artık beklentilerimizin gerçeklere göre kabul görmesini, ayrıca karşılıklı güvenin tesis edilip bütün iletişim kanallarının yeninden canlandırılmasının zamanının geldiğine inanıyorum. Bir başka deyişle, yeni bir sayfa açmanın ve Türkiye-AB ilişkilerinde alternatif bir söylem aramanın zamanıdır, diye düşünüyorum.

Marmara Grubu Vakfı olarak birbirimizden uzaklaşmak yerine yollarımızı birbirimize yakınlaştırmak için çalışmamızın gerekliliğine inanıyorum.

Bu arada geride bıraktığımız 9 Mayıs Avrupa Günü'nde Romanya'daydım.

Avrupa Birliği dönem başkanı olan Romanya'da, Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Werner Iohannis' in yüksek himayelerinde toplanan ve aralarında benimde bulunduğum Avrupa Birliği Bakan ve yetkilileri 9 Mayıs Avrupa Birliği gününde Romanya'nın Sibiu şehrinde biraraya geldiler.

Angela Merkel ile Emmanuel Macron'un da bulunduğu ve İngiltere dışındaki Avrupa ülkelerinin liderlerinin biraraya geldiği Romanya'nın Sibiu şehrindeki Avrupa Günü Toplantısı’na Türkiye Dış İşleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı ve Büyükelçi Fusun Aramaz ile Türk sivil toplumu adına Marmara Grubu Vakfı katıldı. Bu Marmara Grubu Vakfı'na uluslararası alanda verilen yüksek önemin ayrı bir göstergesiydi.

Öte yandan Dr. Akkan Suver, Romanya'da Avrupa Gününü kutlarken, Marmara Grubu Vakfı da Taksim Grand Hyatt Oteli’nde Avrupa Günü’nü kutladı.

Katılımcılar arasında, Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı'nda Sinem İşöz Bölükbaşı ile Kamu ve Sivil toplum kuruluşları temsilcileri, iş insanları ve akademisyenlerin bulunduğu toplantıda “Günümüzde Avrupa Birliği’ni Nasıl Tartışmalı Ne Yapmalı” konulu bir panel gerçekleştirildi.

Marmara Grubu Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Engin Köklüçınar’ın hoş geldiniz konuşması ve AB Platformu Başkanı Müjgan Suver’in açılış konuşmasıyla başlayan toplantı, Gazeteci Yazar-Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Nur Batur’un moderatörlüğü’nde yapılan bir panelle devam etti. “Günümüzde Avrupa Birliği’ni Nasıl Tartışmalı Ne Yapmalı” konulu bu panelde, Okan Üniversitesi AB Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeynep Alemdar, Avrupa Takımı Üyesi Can Baydarol AB ile ilgili görüşlerini paylaştılar ve katılımcılardan gelen soruları cevaplandırdılar.

Ayrıca, Avrupa Günü kutlamaları çerçevesinde, Vakfımızın, Avrupa Birliği’nin Finanse ettiği Sivil Toplum Destekleme Programı II kapsamında uygulamakta olduğu, “Demokrasi İçin Türk Gençliği Ve Kadınlar” Projesinin de tanıtımı yapıldı.

Aziz Arkadaşlarım,

Marmara Grubu Vakfı olarak sivil toplum kimliğimizle yaşamakta olduğumuz gerçeklere ait bazı küçük tespitlerimizi de yüksek heyetinizle paylaşmak istiyorum.

Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeye ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda olmayı sürdürmektedir.

Bugün Türkiye, resmi rakamlara göre 4 milyondan fazla kayıtlı Suriyeli mültecinin yanında 400.000 den fazla diğer uyrukluya ev sahipliği yapmaktadır. Bunların 300.000'i mülteci kamplarında yaşarken büyük çoğunluk Suriye sınırındaki şehirlerde olmak üzere diğer büyük şehirlerde yaşamaktadır.

Türkiye 1951 Sözleşmesi ve 1967 protokolüne taraftardır. Bu bağlamda Türkiye, Uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi inşa edebilmek için yasal ve kurumsal reformlar gerçekleştirmiştir. Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğünü kurmuştur. Türkiye aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmenliğini de 2014 yılında kabul etmiştir.

Yoksulluk ve savaşlar nedeni ile Orta Doğu, Asya ve Afrika’dan Avrupa’ya doğru akan kalabalıkların, bu büyük kaçışın yarattığı, ekonomik sosyal ve psikolojik nedenler gelinen ülkelerin halkları üzerinde de negatif etkileri de gittikçe artmaktadır.

Türkiye'de ulusal ve uluslararası fon kaynakları ile çalışan sivil toplum kuruluşlarının, mülteci sorunlarının giderilmesine yönelik uyguladıkları çok sayıdaki projelere rağmen farklı gelenek ve göreneklerden kaynaklanan sorunlar hala ortadadır.

Mülteci sayısının yerli halk nüfusuna eşitlendiği sınır şehirlerimizden Hatay, Kilis, Gaziantep, Urfa gibi şehirlerde tespit edilen sosyal uyumsuzluklar gelecekte sosyal patlamalara gebedir.

Bu sorun sadece Türkiye'nin finansal kaynakları ve çalışması ile çözülemez..

Uluslararası bir işbirliğine ihtiyaç olduğu ortadadır. Önce sorunun başlangıcında Türkiye'ye verilen sözlerin tutulması gerekir.

Mülteci akınının ülkemizin sosyolojik ve kültürel yapısı üzerindeki negatif etkilerini konuşmanın zamanıdır.. Ülkemizin demografik yapısının bozulma tehlikesinin yanında, toplumsal barışın sürdürülebilirliğine de getirebileceği olumsuzlukları şimdiden görmek ve şimdiden gerekli tedbirleri almak zorunda olduğumuz ortadadır.

Gelenlerin eğitimden yoksun olmaları, kadın erkek eşitliği, hijyen gibi kavramlara uzak olmaları, değişime direnmeleri uyumsuzluk sorunlarının başında gelmektedir.

İntibaksızların bir diğer önemli tarafı ise yaşam kültüründen kaynaklanmaktadır. Bunda da eğitim önemli bir rol oynamaktadır. Zira bizim ülkemizde bulunan mültecilerin büyük kısmı okuryazar bile değillerdir. Bir de bunlara, yaşadıkları ülkede alıştıkları adetler, gelenekler eklendiğinde bir yabancılaşma ortamı kendiliğinden oluşmaktadır.

Milletimizin büyük alicenaplığı ile yeme, içme, giyim ve ahlak anlayışından ortaya çıkan farklılıklar pek dikkati çeken bir ötekileştirme yaratmasa da, İstanbul’un, İzmir'in, Ankara'nın caddelerinde genç kadınların bebekleriyle dilenmeleri hiç de alışık olmadığımız oluşumlardır. Cami kapılarında, oto yollarda kucaklarında bebekleri, ellerinde "açız" yazılarıyla genç annelere rast gelmek Türk toplumunun vicdanını kanatmaktadır.
Yerelde kadına ve çocuklara yönelik şiddetin, cinsel saldırıların artması, çocuk yasta evliliklerin çoğalması, kayıt dişi çalışanların sayıları hep bu uyumsuzlukların birer göstergesidir.

Farklı kültürlerden kaynaklanan farklı zihniyet yapısı farklı yaşam tarzları toplumsal sorunların da kaynağı olmaktadır.

Bugün dünyada 65 milyondan fazla insan vatanlarını terk etmek zorunda kalarak mülteci konumuna düşmüştür.

Savaşın ve yoksulluğun yakın vadede son bulmayacağı, bulsa da birçok psikolojik ve ekonomik ve siyasi nedenlerle dünyanın farklı bölgelerine göçmüş bu insanların geri dönmeyeceği bilinen bir gerçektir.

Daha güvenli daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa’ya ulaşabilmek için ölümü bile göze alan bu insanların dramı, buna neden olan ülkelerin, buna kayıtsız kalması, bugünün uygar dünyasında artık mülteci sorunu olmaktan çıkmış, bir insanlık krizine dönmüştür.

Söz konusu insanlık krizi çağımızın ayıbıdır.

Çağdaş ve uygar dünyanın görevi ise bu ayıba son vermekten ibarettir.

Öte yandan bütün bunları yaşarken, sınırlarımızın ötesinde komşularımızda ateş, kan ve vahşet bir arada yaşamaktadır.

Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başarılı harekâtlarıyla güvence altına aldığımız sınırlarımız da ve adaleti sağlamak amacıyla çıktığımız sınır ötesi harekâtlarda ulaştığımız topraklara sağlık, eğitim hizmetleri götürürken barışı da inşa ettiğimiz gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Gene büyük önem verdiğimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yaşadığı oldubittileri de Marmara Grubu Vakfı olarak dikkat, sorumluluk ve itina ile izlemekteyiz.

Öncelikle Kıbrıs'ın gerçeklerine bakılmasının gerektiğine inanıyoruz. Zira Kıbrıs'ta iki eşit halk bulunmaktadır. Rumlar ve Türkler gerçeğinden yola çıkarsak Rumların tek taraflı olarak bu anlaşmalara imza atmalarının sondaj çalışmalarına izin vermelerinin uluslararası hukukta yeri yoktur. Elbette onlar kazı yapıp gaz ararlarsa, biz de yaparız. Şu anda Türkiye'nin yaptığı da budur. Herkes bilmelidir ki, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve KKTC'nin hak ve çıkarlarından vazgeçecek değiliz.

KKTC'nin kendi ekonomik münhasır alanları olduğu ve karasuları bulunduğu gerçeğinden yola çıkarak Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de en uzun sahili olan ülke olduğunun da unutulmaması gerekir.

Rumların dünden bugüne tek taraflı hareket ettiğini görüyoruz. Kıbrıslı Türklerin hak ve hukukuna itibar etmediğine şahit oluyoruz.

Dolayısıyla Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Türk'ünün yalnız bırakılmamasını doğru buluyoruz.

Muhterem Arkadaşlarım,

Demokratik ülkelerde "Altın üçgen" diye tanımlayabileceğimiz bir değer ölçüsü vardır.

Bu üçgenin, üç tepe noktasının birinde demokrasi, diğerinde işleyen ekonomi ve üçüncüsünde de güçlü bir savunma vardır. Bu üçü beraber olmadıkça o ülkenin itibarlı, dengeli olması, bir yerlere gidebilmesi mümkün değildir.

Marmara Grubu Vakfı bu müstesna oluşuma büyük özen göstermekte ve sivil toplum kimliğiyle ülkeye hizmeti "Altın üçgen" felsefesine sadık kalarak gerçekleştirmenin önemine inanmaktadır.