Dr. Akkan Suver Berlin Ekonomi Forumunda konuştu.
Kültürel Diplomasi Enstitüsü ve Berlin Ekonomi Forumu'nun birlikte tertiplediği Berlin Ekonomi Forumu 2025 toplantısında konuşan Dr. Akkan Suver: yaşamakta olduğumuz savaşlara, çatışmalara ve ihtilafları konu aldığı konuşmasında barışa duyduğumuz özlemi dile getirdi.
Dr. Akkan Suver, Sezgin Bilgiç, Müjgan Suver ve Işıl Bilgiç'ten oluşan Marmara Grubu Vakfı Heyeti Balkan önceki Cumhurbaşkanlarıyla birlikte İrlanda, İtalya önceki Başbakanları ve Foruma katılan Muğla Belediye Başkanı Ahmet Aras'la da bir araya geldi.
Berlin Girişimi'nin barış için yaptığı çabaları da öven Dr. Akkan Suver'in konuşma metnini aşağıda bulacaksınız.
Dr. Akkan Suver’in Berlin Ekonomik Forumu’nda Yaptığı Konuşma Metni
Yüksek heyetinizi Türkiye'den Marmara Grubu Vakfı adına saygı ile selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Gene bu vesileyle bizleri bir araya getiren Berlin Ekonomik Forumu'na ve onun değerli Başkanı Honorable Mark Donfried’e, ayrıca şahsım ve arkadaşlarım adına teşekkür etmek istiyorum.
Hanımefendiler,
Beyefendiler,
Toplantımızın adı her ne kadar ekonomi olsa da yaşamakta olduğumuz ve gerçek anlamda bir köy haline gelen dünyamızda barış ve güvenliğin ön planda çıktığı günlerdeyiz.
Avrupa’da Ukrayna – Rusya savaşı , Filistin ve İsrail'in devam etmekte olan ihtilafları, İran’ın , Suriye’nin ,Irak’ın ve Lübnan’ın geleceklerinin belirsizliği çevremizde yeni sıkıntılara sebep olmaktadır.
Ukrayna ve Volodimir Zelenski yalnızlığa mahkum edilmekte, Filistin ise sahipsizlikle karşı karşıyadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin ise Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’nun iyi niyet çabalarına rağmen AB güvenliğinin garantörlüğünden uzaklaşacağı da ayrı bir gerçektir.
Afrika kıtasında demokrasinin yokluğu , insan haklarının bulunmaması ve özellikle gıda ve su krizleriyle birlikte oluşan yolsuzluk ve yoksulluk istemsiz bir göçe öncülük etmektedir.
Çin bir büyük güç olarak kimine göre tehdit, kimine göre düşman statüsündedir.
Latin Amerika ise yoksullukla boğuşmakta ve yeni arayışlara göçlere yönelmektedir.
Bu anlattıklarımı hepiniz biliyorsunuz.
Peki ne yapmamız gerekiyor?
İster çatışma ve adaletsizlikten ister ekonomi veya ekolojiden ister ayrımcı zulüm veya zorunlu göçten bahsediyor olalım, artık hiçbirimizin dünyanın geri kalanı yokmuş gibi yaşayamayacağımızı bilmemiz gerekiyor.
Hepimiz, dünyada yaşama biçimimizi, yapmayı seçtiğimiz tercihleri ve benimsemeyi arzuladığımız yaşam tarzlarını dikkatle değerlendirmek gibi etik bir sorumluluğa sahibiz.
Artık dünyamızdaki olaylardan kopuk, izole bireyler olarak yaşayamayız. Bizler birbirimizi tanımak için yaratıldık; ve her karşılaşmayı verdiğimiz tepkiye göre değerlendiriliyoruz. Bizler sosyal varlıklarız; bu nedenle de dünya’nın ve gezegenin kaynaklarını paylaşıyoruz.
Başka bir deyişle, küresel bir topluluk içinde yaşıyoruz. Ve bu nedenle, ulusal, siyasi, dini, ırksal veya kültürel sınırları aşan ortak değerleri paylaşıyoruz. Bu etik farkındalık insanlığın evrensel onuruna dayanmaktadır.
Çok kutuplu bir dünyaya doğru gitmekte olduğumuz gerçeğini kabul edersek kaos, çatışma ve karşı karşıya gelmek yerine eşit, düzenli ve çok kutuplu bir dünya içinde çalışmamız gerekiyor.
Eşitlik burada önemlidir.
Güçlerin rekabeti geride bıraktığımız yüzyılda yaşanan savaşlarla insanlığa felaket getirmiştir.
Dolayısıyla önce eşit haklar, eşit fırsatlar ve kurallar çok kutuplu bir dünyanın ana ilkeleri haline gelmelidir. Bir başka deyişle her ülke çok kutuplu bir düzen içinde kendi yerini bulabilmeli ve rolünü oynayabilmelidir.
Öte yandan bir başka önemli husus uluslararası hukukun üstünlüğüne saygıdır.
Gerçekte büyüklükleri ve güçleri ne olursa olsun bütün ülkeler uluslararası hukukun üstünlüğünün paydaşlarıdır. Öncelikle büyük ülkeler sözlerini yerine getirme ve hukukun üstünlüğünü koruma konusunda öncülük görevlerini unutmamalıdırlar. Bir başka deyişle hukukta riayet konusunda çifte standart olmaması gerektiğini vurgulamak isterim.
Bütün bunların yanı sıra, çok taraflılığın uygulanması da önemlidir. Sadece kendi çıkarlarımızı düşünmek yerine küresel meselelerin yönetiminde sorumluluklarımızı üstelenmeli sütunları yıkmak yerine temelleri sağlamlaştırmalıyız.
Zira artık güvenlik de medeniyet de kalkınma girişimleri gibi küreseldir.
Bunun için de küresel bir köy halinde bulunan dünyamızda ekonomik büyüme açıklık içinde karşılıklı yarara dayanmalıdır.
Özetlemek gerekirse taraflar rakip değil ortak olmanın yollarını aramalıdır.
Hasılı dünyada bir farklılık yaratmamız gerektiğine inanıyorum. Siyaset ve kanaat önderleri olarak hepimiz ortak bir hedef doğrultusunda birlikte çalışırsak, yani çocuklarımıza miras aldığımızdan ya da yarattığımızdan daha iyi bir dünya bırakabilirsek, yenilenmiş bir umut sağlayabiliriz. Çatışma ve savaşın anlaşmazlıkları ve bölünmeleri çözmenin bir yolu olmadığı; tüm dinlere ve tüm ırklara eşit ve ayrım gözetmeksizin saygı gösterildiği; ve insanlığın ana dili olan sevgiye yeterince sahip olduğu ve doğanın çeşitliliğinin korunduğu bir dünyayı oluşturabiliriz. Bunun için özveri, o nispette diyalog yeterli bir yol olabilir.
Konuşmamı tamamlarken, Berlin Ekonomik Forumu’nun oluşturduğu Berlin İnisiyatifine değinmek istiyorum.
Berlin İnisiyatifi Dr Yossi Beilin ile Dr Hiba Husseini’nin ortak hareketleriyle başlatılan bir barış girişimidir.
İsrail ile Filistin arasında yaşanmakta olan ihtilafa son vermeği amaçlayan her girişim, her proje, her görüşme barış adına, insanlık adına hayırlı bir çalışmadır.
Dolayısıyla önemsediğim, değer verdiğim bu inisiyatifi tebrik ediyorum.
Bizlere düşen bir görev varsa da, o görevi almaya hazır olduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Ayrıca böyle bir girişimi başlattıkları için Dr Beilin ile Dr Husseini tebrik ediyorum.
Nazik davetiniz ve ilginiz için teşekkür ederim.